Türkiye'de Çinçilla üretiminin mazisi Aziz
Nesin'i haklı çıkartacak özelliktedir. 1992 yılında Ankara'da
üç uyanık arkadaşın kolay para kazanma amaçlarına Çinçillayı
alet etmesi daha başlangıçta bu işin yanlış yolda ilerlemesine
neden oldu. Dört dişi ve bir erkekten oluşan bir aileyi 5500
DM fiyata satabilmek için sözleşmeli üretim sistemi masalını
uydurdular ve tuttu. Gazete reklamları ve broşürler
aracılığıyla değişik kesimlerden insanları kendilerine
inandırarak, yurtdışında 100-250 DM olan hayvanları ülkemizde
tanesini 1000 DM fiyata sattılar.Aradan iki yıl geçmeden
şirketin kapısına kilit vuruldu ve ilk mağdurlar oluştu. Bu
işte tatlı para olduğu için üç kafadar ayrılarak kendi
şirketlerini kurdular. Ayrı şirketlerde aynı masal anlatılmaya
devam edildi. Bugüne kadar altı şirket aracılığıyla yaklaşık
1000 kişi bu işten mağdur edilmiştir. Ülkemizde 1992
yılından beri uygulanmış olan sözleşmeli üretim sistemi esas
olarak, bir zamanlar yaşanmış olan Titan Saadet Zinciri'yle
benzer özellikler gösterir. Sistemin yaşayabilmesi için
mutlaka yeni üyeler bulunması gerekir. Çünkü suni olarak
şişirilmiş fiyatlara Avrupalı gülüp geçeceği için üretilen
yavrular yine Türkiye'de pazarlanmak zorunda kalınır.
Çinçillanın bilinmeyen bir hayvan olması nedeniyle reklamda
aşırıya kaçılarak bu iş tatlı bir masala dönüştürülür.
Başlangıçta iyi para kazanıldığı için masalcılar bu işten
memnundur. Yeni katılımcılar olduğu sürece kimse açık vermez.
Üretilen yavruların miktarı arttıkça aynı oranda yeni
katılımcı bulmak zorlaştığı için çareyi şirketin kapısına
kilit vurmakta buldular. Rüyadan uyanan üreticiler için artık
çok geç olduğundan kimse bozuntuya vermez. Elalem ne der
endişesiyle dolduruşa geldiklerini gizlerler. Bazıları da suçu
bu hayvanlara atarak kendilerini avutur. 1992 yılındaki
broşürlerde bir Alman firmasının güvencesinde olduklarını
söyleyen bu ilk firmayı daha sonra Almanlar güvenilir bulmadı
ve ilişkiyi kestiler. Buna rağmen yurtdışındaki fiyatı 100-
250 DM olan hayvanları ülkemizde 1000 DM ve üzeri fiyata
satabilmek için üretilen herbir yavruyu yerinde 125DM ödeyerek
satın almak gibi cazip vaatlerle sözleşme yaptılar. Ancak
sözleşmenin arasına sıkıştırılan maddelere dayanılarak yem,
kafes, kum gibi temel ihtiyaçlar piyasa fiyatının üç katına
üreticilere satıldı. Çünkü üreticiler her ihtiyacını şirketten
alacağına dair sözleşme yapmıştı bir kere. Kağıt üzerinde çok
cazip olarak gösterilen bu iş uygulamada üretici açısından tam
bir soygun sistemine dönüştü. Kazara üretilen hayvanları
geriye almaktan kurtulmak için de şirketi kapattılar. Üretici
açısından güven unsuru olarak görülen sözleşmeler ancak burun
silmeye yaradı. Karşı taraf sözünde durmak istemeyince
sözleşme ne yapsın. Mahkemeye gidenler şirketin masa, kapı ve
sandalyelerini paylaşarak teselli buldular. 1992 yılından
bugüne kadar ülkemizde bu konuda faaliyet göstermiş olan sözde
şirketlerin marifetlerini birinci elden dinlemek isteyenler
herhangi bir bölgede mutlaka bir mağdur bulabilirler. Mesela
10-50 000 DM para yatıranları merak edenler beni
arayabilirler. Tabii burada mağdur olanların hiç mi kabahati
yok diye de sorulabilir. Temel mesele yurdum insanının
mücadele etmek yerine kolay para kazanmaya meyilli olmasıdır.
Pirince giderken eldeki bulgurdan da olan değerli arkadaşlar,
ilginçtir daha sonra karizmaya laf gelmesin diye seslerini de
çıkarmıyorlar. Çinçilla üretiminde ülkemiz açısından dönüm
noktası 1997 yılında Almanya'dan bir kürk eksperinin gelişi
sayesinde oldu. Almanya'daki bir firmayla (Deutsche KJR)
yapılan bilgi alışverişi sonrasında ülkemize gelen bir uzman
İzmir'de bir grup üreticiye uygulamalı eğitim verdi. Yem
formülü ve deri çıkarma yöntemi dahil birçok konuda ayrıntılı
bilgi sahibi olan üreticiler gerçek anlamda standart üretime o
dönemde geçmiş oldular. O zaman için üreticilerin elinde
bulunan derileri kalitesine göre 60-100 DM peşin fiyata satın
alarak geriye dönen Almanın faydası daha sonra da devam etti.
Bu işten para kazanılma yöntemi belli olduktan sonra aklı
yatan üreticiler bu yolda devam etti.Günümüzde sadece benim
çiftliğimde 500 civarında hayvan var. Damızlık verdiğim diğer
üreticilerle bu sayı ikiye katlanır. Bu rakam ilk bakışta çok
gibi görünse de Avrupa ölçeğinde hiç sayılır. Çünkü sıradan
bir çiftlikte 5 000 hayvan bakılıyor ve bakıcı iki kişiden
ibarettir. Hırvatistan, Polonya, Romanya gibi ülkeler bu işte
söz sahibi olurken Türkiye'nin seyirci kalması kabul edilemez.
Bu iş ülkemizde mutlaka yerleşmeli. Türkiye şartlarında zaten
cazip olan bu işin çok iyi kazandıran bir seviyeye gelebilmesi
için önce deri üretiminin binlerce rakama ulaşması gerekir.
Daha sonra tabaklama ve konfeksiyon işlemleri için KOBİ
ölçeğinde işletmeler kurulabilir. Hazır mamul olarak
yurtdışına Çinçilla kürkü pazarlandığı zaman birçok kişiye
hayalinden fazlasını kazandırabilir.
 |